Travma ; ruhsal açıdan canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak adlandırılmaktadır.
Fiziksel ve psikolojik bütünlüğümüzü tehdit eden her türlü olayı da travma olarak nitelendirmek mümkün elbette. Peki nasıl oluyor da bazılarımız herhangi bir olaydan hayati fonksiyonlarımızı minimuma indirircesine etkilenirken bazılarımız neredeyse hiç etkilenmeden gündelik hayatına normal bir şekilde devam edebilmektedir?
Bir olayın travmatik olması için olayı yaşayan kimse tarafından fiziksel bütünlüğünü tehdit eder şekilde algılanması ve kişide şok, çaresizlik, korku gibi yoğun duygulara yol açması gibi bir durum söz konusu olmalıdır. Yani travmayı yaşayan kişinin geçmiş yaşantıları,genetik aktarımları ve olayı algılayış biçimi kişiden kişiye farklılık gösterdiği için kimisi için çok travmatik etkiler bırakan aynı olay bir başkası için o denli ağır bir travmaya dönüşmeyebilmektedir. Aynı şekilde travma etkisi yaratabileceği göz ardı edilen durumlar da bazı kişilerde yoğun travmaya dönüşebilmektedir; bir çocuğun eğitim hayatından mahrum bırakılması,temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, sevgiden ve ilgiden mahrum bırakılması gibi…Kişinin beden bütünlüğüne, sevdiklerine, inanç sistemine yönelik tehdit içeren her olay ve durum travmatiktir diyebiliriz.
Yaşantımızı bir ağaç gibi düşünecek olursak ağacın üç önemli kökü vardır.Bunlardan ilki sevgi-aşk ayağının oluşturduğu köktür ki gözümüzü dünyaya ilk açtığımız andan itibaren bakımımızı sağlayan kişi ile kurduğumuz ilişki ile temellerini atmaya başlarız.ikinci ayağımızın kökleri ise sosyal çevremizle ile oluşur.Üçüncü ayağımızın kökleri meslek ayağı ile ilişkilendirilir.Fakat aslında biz henüz anne karnına ilk düştüğümüz andan itibaren birçok uyarana maruz kalmaya başladığımız bilimsel olarak kanıtlanmıştır.Haliyle travmatik yaşantılarla ilk karşılaşmamız da anne rahmine düştüğümüz anlarda başlamaktadır.Elbette tüm bunlar alt bilincimize itina ile yerleştiğinden bilinç düzeyinde bunları hatırlamamız mümkün değil.Fakat bugün bizi biz yapan hayata karşı duruşumuzdan tutun benliğimizin her hücresine nakış gibi işlenen karakteristik özelliklerimizin hemen her boyutunda yer almaktadır.Bu travmaları özellikle küçük yaşlarda anlamlandıramadığımız ve bu acıyla nasıl baş edebileceğimizi bilemediğimiz için savunma mekanizmalarımızdan bastırma mekanizmasını o kadar güçlü bir şekilde kullanırız ki uzunca bir süre sanki hiç yaşanmamışçasına hayatımıza normal bir şekilde devam ederiz.Ta kii bastırılan yerden çıkmasına neden olacak bir yaşantı ile karşı karşıya kaldığımızda bastırılmanın intikamını alıp saklandığı yerden tıpkı volkanik bir dağın patlarken basınca en fazla maruz kalan kısımda en büyük sarsıntının olması gibi olayı o an yaşarcasına acılı bir şekilde yaşamamıza sebep olur.Daha da kötüsü öylesine güçlü bastırmışızdır ki duygularımızı yaşadığımız acıyı görürüz fakat travmayı hatırlayamadığımız için neden kaynaklandığı ile ilgili en ufak bir fikrimiz yoktur.En ilginç tarafı ise belki hayatınızın en sakin dönemindesinizdir ve o belki de zor bir hayat serüveni yaşarken farkına bile varmadığınız acılarla bugün en sakin döneminizde yüzleşmeye başlamışsınızdır.Peki bunu nasıl anlarsınız?Şayet bugün yaşadığınız problem aşağıda belirteceklerimden birinin içine giriyorsa uygun bir psikoterapi ile travmanızın ortaya çıkması ve bununla baş etme becerisi kazanmanız mümkündür.
- Depresyon
- Sosyal Fobi
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu
- Obsesif-Kompulsif Bozukluk
- Psikosomatik hastalıklar
- Kaygı Bozukluğu
- Fobiler
- Panik Bozukluk
Eğer bunlardan biri ya da birkaçına maruz kaldığınızı düşünüyorsanız ağır bir travmatik yaşantının gün yüzüne çıkış seslerini duymaya başlamışsınızdır.Ve profesyonel bir destek almadan bunu tek başınıza anlamanız ve bu duruma bir çözüm yolu bulmanız pek mümkün görünmemektedir.İşte tam da bu aşamada tüm bu yaşananlara ışık tutacak mantıklı açıklamalarla hem beyninizi hem de yüreğinizi ikna etme becerisi kazanmanız gerekmektedir.Aksi taktirde her geçen gün şikayetlerinizin artması kaçınılmaz olacaktır.Peki eğer bu travmalarımızın çözümlenmemesi ve bastırdığımız duygular sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılmadığı sürece bu negatif yaşantıların olumsuz etkilerinden yalnızca biz mi etkileniyoruz?Ne yazık ki bu sorunun cevabı ‘Hayır’.İyileşmeyen yaralar başkalarının üzerine de kanar.Sadece kendine verdiğin zararla kalmıyor,en sevdiklerimiz,kılına zarar gelse dünyaları yıkacağımız kişilerin de hayatına dokunuyoruz aslında bu şekilde.Nasıl mı?Travmatik yaşantıların nesilden nesile aktarılma gibi bir özelliği vardır.Bizler nasıl ki farkında bile olmadan büyük büyük annelerimizin travmalarını taşıyor ve bunlardan etkileniyorsak bizden sonra gelecek nesillerin de bu anlamda sorumluluğunu taşıyoruz.Elbette kader değil bu travmaları aktarmak fakat bir seçimdir.Eğer bugün sizler şimdiye kadar yapmadıysanız ve bugün dahi bu negatif yaşantılardan kurtulmaya karar verseniz bile gelecek nesillere ve hatta belki bugün dünyada olan çocuklarınıza bir iyilik yapmış olacak onları bu yüklerin altında ezilmekten kurtarabileceksiniz.Bazen bu süreci gözümüzde çok büyütebiliriz veyahut umutsuz bir vaka olduğumuzu düşünerek ben nasılsa bu sorundan kurtulamam mücadele etmeme dahi gerek yok diyerek ucunda acı çekmekte olsa tanıdık olan duygulara çekilmekten geri duramayız.Çünkü ne de olsa başımıza ne geleceğini biliyoruzdur.İşte asıl tuzak budur evet yabancı birinin hazırladığı bir tuzak değil kendi beynimizin bize hazırladığı bir tuzak.Bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünerek bir kabuk değiştirme sürecine girmek adına bir sürü farkındalık kazandığınızı düşünelim.Eski negatif duygularınızın yerine pozitif duygular ve farkındalıklar yerleştirmeye çalışacaksınız..Peki beyniniz bu duruma ne kadar alışık.İlk zamanlarda elbette ki cok kolay olmayacak.Hatta acaba yanlış bir şeyler mi yapıyorum bu pek normal ve alışık olmadığım bir durum diye size sinyaller yollayacak ve eski halime dönmek istiyorum diyecek çünkü her ne kadar acının dibine de vursa yıllarca bu şekilde çalıştığı için format atma çabalarınıza elbette ki direnç gösterecektir.Şayet çok kararlı ve istekliyseniz elbette beyninizi de ikna edebilecek ve bu durumdan kurtulma noktasında işbirliği halinde bir çalışmaya imza atabilecek zihniniz ve kalbiniz.Bu uyum ve ahenk içinde yapılan çalışma profesyonel bir çift göz eşliğinde olursa fevkalade sonuçlar almanız kaçınılmazdır.Biraz yoğun ve yorucu bir süreç gibi görünse de hayatınıza yeni bir sayfa açıp bugüne kadar baktığınız pencereden farklı bir pencere ile bakmaya değdiğini lezzetini tattığınız günden itibaren hissedeceksiniz.Unutmayın ki bir yara en çok iyileşme sürecinde acır,varlığını hisettirir ve size kendini hatırlatır.Travmatik yaralarımızın da bir iyileşme süreci vardır ve bu süreç asla herkeste aynı zamanda ve aynı şekilde gerçekleşmez.Tam da bu noktada bireysel farklılıklar ön plandadır.Her birey birbirinden farklıdır hiçbirimiz bir diğerine benzemediğimiz gibi sorunlarımızın çözüm şeklide birbirinin aynısı olmayacaktır.Bunu göze alarak çıkacağımız bu yolda elbette ki engellerle karşılaşabiliriz.Burada önünüze iki seçenek çıkacaktır.Bunlardan biri ya rüzgarın önünde savrulan yapraklar gibi kendinizi bırakıp eyvahlar olsun düştüm ve bir daha asla kalkamayacağım diyerek pes etmek ya da olabilir hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanarak çıkmamıştır bende engellerle karşılaşacağımı biliyordum fakat artık eskisi gibi değilim.Bu sorun karşısında avantajlıyım çünkü artık ne yapacağımı biliyorum bilmediğim bir konu dahi olsa ben bu soruna karşı nasıl bir çözüm üretebileceğim noktasında güçlü ve kararlı olacağım diyerek yola kaldığım yerden devam edebilirim demektir.Artık güç sizde.Unutmayın seçmek diğerlerinden vazgeçmektir.Ve seçimleriniz bugün sizi siz yapanlardır.Beş yıl sonra nasıl bir insan olmak istediğinize şu anda karar verip eyleme geçtiğinizi lütfen unutmayın.Sağlıcakla kalın.