Büyülü bir dünya.. Şatolar özene bezene Prensesler ve Prenslerin isteğine göre yapılmış. Ve o şatolardan birinde oldukça güzel, çekici görünümlü bir Prenses ve yakışıklı, güçlü ve ailesi kraliyet soyundan gelen bir Prens yaşarmış.. Ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar…
Peri masallarındaki işlenen bu temalar ne yazık ki doğru değil. Küçük bir çocukken okuduğumuz, izlediğimiz yada dinlediğimiz bu masalların ‘güzellik’ , ‘kusursuzluk’, ‘güç’, ‘zenginlik’ vurgularının aslında oldukça zararlı olduğunu söyleyebiliriz.
Uyuyan güzel yakışıklı ve gerçek aşkın büyüsüne sahip olan bir Prens tarafından öpülmezse uykusundan uyanamayacaktır. Neden böyledir? Prensesin hayatına birisi mi girmelidir ve böylelikle gerçek aşka sahip olması mi beklenilmelidir Prensesten. Bir kadının hayatına kimseyi almak istememesi, yalnız yaşamak istemesi bir kadın tarafından hiç de tercih edilemeyecek bir durum mudur?
Külkedisi, prensin ona cam ayakkabıları giydirmesiyle mi tanınmalıdır sizce? Yoksa dans ettikleri o balo gecesinde akılda kalıcı başka hiçbir şey olmamış mıdır, birbirlerini tanımak adına bir şeylerden konuşulmamış mıdır, hiç paylaşım yapılmamış mıdır?
Ne yazık ki birçok Peri masalında mesaj bu yönde. Kadın “kurtarılması gereken” yada beğenilmek için “güzel olması gereken” bir rolde. Tıpkı külkedisinin o gece bir peri tarafından sihirli değnekle üstündeki kıyafetlerin değiştirilip göz alıcı şeyler giydirilmesi gibi.
Küçük bir çocukken masalların üzerimizde yaratmaya başladığı bu baskı yıllar yıllar sürebiliyor. Ve sadece kadınları değil elbette. Aynı doğrultuda erkekler üzerinde de baskı yaratabiliyor. Çünkü kadınlar ne kadar sevilmek, beğenilmek için kusursuz, güzel, nazik, kibar, çekici olmaları gerektiğini düşünüyorlarsa erkekler de güçlü, zengin, söz sahibi, karizmatik, yakışıklı oldukları taktirde ilişkilerde beğenileceklerini, takdir kazanacaklarını düşünüyor. Hatta sadece romantik ilişkilerimizde değil, tüm ilişkilerimizde bu kavramların etkilerini görmek mümkün olabiliyor.
Ama sevilmek, değer görmek için bu özellikler gerekli değil. Bu özelliklerin olması şart düşüncesi üzerimizde sadece baskı yaratmakla kalmaz, kalıcı olumsuz etkiler de oluşturabilir.
Asıl büyülü evrenin kimsenin kimseyi değiştirmediği, kimsenin güzel giyinmek, güzel görünmek, çekici olmak zorunda olmadığı, kimsenin olmadığı biri gibi davranmasına gerek olmadığı bir yer olduğunu bazen unutabiliyoruz. Ama gerçek aşkın büyüsü de aslında koşulsuz sevgi ve kabulden geçiyor.
Belki de büyülü aynaya bakıp “Ayna ayna var mı benden daha güzeli bu dünyada?” dediğimiz zaman aynanın “Sen olduğun halinle mükemmelsin, hiçbir şey olmak, hiçbir şey yapmak, hiçbir şeye dönüşmek zorunda değilsin” cevabını duyduğumuz bir son yazmalıyız masallarımızda. Bazen de bizler birer büyülü aynaya dönüşüp partnerlerimize oldukları halde zaten olağanüstü olduklarını hatırlatabiliriz.